Trakya Platformu Tekirdağ Bileşenleri adına basın açıklaması yapan Cemal Polat, Marmara Bölgesinde ki arıtma tesislerinin tam kapasite çalışmamasından dolayı atık sularının denize bırakılması ve derin deşarj sistemi ile tüm fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesinin büyük bir felaket olduğunu kaydetti. Saros Körfezine yapılması planlanan likit doğal gaz limanı ve boru hattı çalışmalarına da değinen Polat, dünyada kendi kendini temizleyebilen 3 denizden biri olan Saros Körfezi’nin İzmit Körfezi gibi olacağını, söz konusu limanın dış ticareti etkileyeceği için bölgeye de katkısı olmayacağını dile getirdi.
Trakya Platformu Tekirdağ Bileşenleri, Marmara Denizi’nde ki kirliliğe ve Saros Körfezi’ne yapılması planlanan likit doğal gaz limanı ve boru hattına ilişkin basın açıklaması düzenledi.
Tekirdağ Baro Başkanı Sedat Tekneci, Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Gamze Varol, Eğitim-Sen Tekirdağ Şube Başkanı Kamil Sarı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Tekirdağ Ziraat Mühendislari Odası Başkanı Cemal Polat meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, siyasi parti temsilcileri, çeşitli dernek temsilcileri ve vatandaşların yer aldığı basın açıklaması, Hasan Ali Yücel Meydanı’nda gerçekleşti.
Grup adına basın açıklaması yapan Cemal Polat, Saros Körfezi ve Marmara Denizi’nde yaşayan tüm canlılara, havaya, suya, denize, ormana sahip çıkacaklarını ve gelecek nesillere sağlıklı bir dünya bırakmak istediklerini belirtti.
BÖLGEYE KATKISI YOK
Saros Körfezi’nde tam bir karmaşa yaşandığını belirten Polat, “ Hukuksal süreç tamamlanmadan ve arazi sahiplerine bilgi verilmeden ata topraklarına Acele Kamulaştırma ve el koyma yoluyla girilerek inşaata başlanması nedeniyle Edirne İdare Mahkemesi’ne yapılan Yürütmeyi Durdurma başvurumuza, bilirkişi raporlarının lehimize çıkmasına ve tüm ara karar sürelerinin tamamlanmış olmasına rağmen henüz cevap verilmemiştir. Tam bir karmaşa yaşanmaktadır.
BOTAŞ A.Ş. tarafından yapılan proje Katar’dan gelen doğalgazın Avrupa’ya sevkiyatı amacıyla sadece dış ticaret için yapılmaktadır, özetle bölgeye söylendiği gibi bir katkısı yoktur. Aksine çevreye, ekosisteme, bu bölgede yaşayan tüm canlılara ve insanlara doğrudan ve dolaylı olarak zararı vardır” dedi.
AKLA VE BİLİME UYGUN DEĞİL
Proje alanı ve boru hattı boyunca tarım alanlarının zarar gördüğünü aktaran Polat, “ Anayasa’nın 169. Maddesi ile koruma altına alınan yanmış orman arazileri kullanıma açılmıştır. Bunların yanında on bine yakın ağaç kesilerek orman ve orman varlıklarına zarar verilmektedir. Dünya’nın kendi kendini temizleme özelliğine sahip olan üç denizinden biri olarak bilinen ve Captan Cousteau tarafından Karadeniz’e eşdeğer dip güzelliği tescillenen Saros Körfezi’in 100 bin tonluk dev LNG kargo gemilerinin girmesiyle 10-20 yıl sonra İzmit Körfezi gibi olacağı bilim insanları tarafından ifade edilmektedir. Bu durum iklim değişikliğine bağlı görülen çevresel zararların olumsuz etkisini de arttırarak biyoçeşitlilik, verimli tarım arazileri, sağlıklı ve güvenli içme suyu rezevleri azalacak, kuraklık, kıtlık ve kirlilik hem çevre, hem hayvan hem de insan sağlığını geri dönüşü olmayacak şekilde etkileyecektir. Sağlık bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır ve bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Çevresi hasta olanın sağlıklı olması mümkün mü? Değildir.Ve Sağlık en temel insanlık hakkıdır diyoruz. Sağlıklı olabilmek için sağlıklı bir çevreye ihtiyacımız var. Çevremiz sağlıklı mı? Soruyorum sağlıklı mı? Proje alanının az ötesinde bulunan hala diri Ganos fay hattının olası bir depremde bölgeye vereceği tahribatı öngörerek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca Saros Özel Çevre Koruma Bölgesi ve Saros Körfezi Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi ilan edilmişken aynı Bakanlığın tarafından telafisi mümkün olmayan bu projeye yeşil ışık yakması, bölgede inşaat alanı akla ve bilime uygun değildir” ifadelerini kullandı.
Trakya’da Saros’da; Marmara’da Türkiye’nin her yerinde sağlıklı çevrede yaşam hakkının alındığını dile getiren Polat, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unun Marmara bölgesinde yaşadığını ve atıkların çok büyük bir bölümünün Marmara Denizi’ne verildiğine dikkat çekti.
FABRİKA ATIKLARI ARITILMADAN DENİZE VERİLİYOR
Söz konusu bölgedeki arıtma tesislerinin tam kapasite çalışmamasından dolayı atık suyun büyük bölümünün Marmara Denizi’ne verildiğini söyleyen Polat,”Bunun yanında ilaveten Boğazlar trafiği de kirliliğe neden olan bir diğer unsurdur. Bu taşıtların bazıları organik atıklarını Marmara Denizi’ne bırakıyor. En önemlisi kirletici unsurlardan biri de fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesidir. Özellikle Trakya’da sanayinin kirlettiği Ergene Nehri’nin kirliliğini yıllardır yaşıyoruz. Ergene Nehri’ni kurtaralım diyerek “Derin Deşarj” ile tüm fabrika atıklarının arıtılmadan denize verilmesi projesi büyük bir felaket olup, Marmara Denizi’nin yok olması projesi demektir. Son günlerde yaşanan “deniz salyası” denizin aşırı kirlenmesi sonucu deniz içindeki tek hücreli canlıları hızla üreyerek oksijeni tüketmektedir. Kıyaya vuran yeşil, pembe, kırmızı renkte canlılar yani alglerdir(denizsalyası). Bunların yok olması için organik maddeleri parçalayan mikroorganizmaların varlığı önemlidir. Sudaki oksijen miktarının düşüklüğü nedeni ile organik maddelerin parçalanması mümkün olmamaktadır” şeklinde konuştu.
YANLIŞ POLİTİKANIN SONUCU
Marmara Denizi’nin sorunlarından önde gelen diğer bir etkenin de kıyıların hoyratça kullanılması olduğunu vurgulayan Polat, “Kıyılarda hızla çoğalan sanayi alanları ve kontrolsüz göç, nüfus artışı, sağlıksız düzensiz kentleşme kıyı kuşağının ekolojik dengesini yitirmesine yol açmıştır. Alt yapının kaldırmasına olanak bulunmayan yoğun nüfus artışlarının yarattığı evsel atıkların eklenmesiyle Marmara Denizi’nde bilinen su ürünleri ve bunların yaşam alanlarının ortam koşulları çok olumsuz etkilenmiştir. Özellikle Tekirdağ Sahilinde plansız bir şekilde faaliyet gösteren limanlar da kıyılarımızın niteliklerini kaybetmesini hızlandırmakta, şehrin panoramasını ve yurttaşların denizden yararlanma haklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Enerjiden kentleşmeye, tarımdan ulaşıma hiçbir alanda politikalar belirlenirken bunların çevreye uyumlu olması öncelikli ilke olarak düşünülmemiştir. Marmara denizi kıyılarındaki yanlış sanayileşme ve kentleşme bu yanlış politikanın sonucudur. Bu projelerin görünmeyen maliyetleri sözde kazançlarından daha fazladır. Hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve bunlarla bağlantılı kronik hastalıklar, metabolik hastalıklar ve kanserler… Kimse bu görünmeyen maliyetten söz etmemektedir” sözlerini kaydetti.
Yetkililere seslenen Polat, “Yetkililerden temel isteğimiz: Lütfen Anayasanın 56. Maddesi ile Çevre Yasası’nın 15. inci ve 30. uncu maddelerini acilen uygulayın… Yıkım Projelerinin tarafı değil, sağlığın tarafını seçin.. Yarın çok geç, bugün, şimdi…” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.